HASSAS YAPILAR Çetin Erokay'ın Resimleri

Çetin Erokay'ın resimlerini hassas yapılar olarak tanımlayabiliriz.Bu resimler incelikle planlanmış, temiz oluşumları ve elementlerin, form ve renklerin özenle düşünülmüş ilişkileriyle göze hitap eden canlı geometrik yapıları göstermektedir. Fakat “hassas yapılar” ve “canlı geometri”den bahsedildiğinde bu bir çelişki değil midir? Normalde “yapıların” “hassas” olmadığı gerçeğine alışmışızdır, ancak tam tersine: bunlar elementlerin kapalı düzenlemeleridir – ya basit ya da karmaşık elementlerin düzenlemesi. Benzer şekilde, “geometri” de ilk bakışta “hayat dolu” gözükmez, onu daha çok iki – ve üç – boyutlu elementlerin uzaydaki soğuk, kesin ve “değişmez” bilimi olarak düşünürüz. Ancak Çetin Erokay'ın işleri bize göstermektedir ki; bu terimlerin kombinasyonlarını kullandığımızda, bu otomatikman bir çelişki değildir, ve imgeler en basit ve kalıplaşmış geometrik elementlerin bile hassas ve “yaşayan” yaratılar ortaya çıkaracak şekilde getirilebileceğini örneklemektedir. Şekillerin ve renklerin, yön ve boyut yaratan düz ve kesin çizgilerin ilham veren oyununun yanı sıra, alanı oluşturan üst üste geçmiş yüzeyleri de gözlemleyebilmekteyiz. “Yapı elemanları”nın etkileyici içsel bağlantısı, dikey ve yatay arasındaki temel ilişkinin baştan yazıldığı güçlü diagonal vurgularıyla, imgenin giriftliği ile sonuçlanmaktadır. Bu diagonaller, ardından, bu resimlerde çok karakteristik olan dinamizmi açıkça vurgulayacaktır. Yine burada çalışmaları harekete geçiren bir sonuçla karşılaşmaktayız: yatay ve dikey yönler stabil bir imgesel dünya yaratıyor, ancak içe geçirilen diagonal komponentler dinamik bir elementi ortaya çıkarıyor. Çetin Erokay, sıkça alıntılanan “az çoktur” kalıbına gerçekten inanıyor. Karmaşık bir yapı oluşturmak için bir resimde bol miktarda element, karmaşık formlar ya da abartılı çözümlere gerek duyulmamalıdır; aksine, ne kadar az “hile” ile karşılaşılaşırsak, imge o kadar “verimli” çalışmaktadır. Resimlerine bakıldığında, hiçbir ikincil ya da yüzeysel çözüm sanat eserinin en güçlü özelliklerinden dikkatimizi dağıtmamaktadır: onun hareketli yapılarından, formların birleştirilmiş etkinliğinden ve devinimlerindeki hoş dengeden... Bütün bunlar nereden geliyor? Çetin Erokay'ın işleri imgelerde ortaya konan resimsel dünyayı hem bilinçli hem de bilinç dışı etkileyen kimi doğrudan, kimi dolaylı bir takım tesirleri sentezlemektedir. İlk etapta düşünmeyeceğimiz yönlerden bile ilham bulunmaktadır. Örneğin, emsallerin görsel dengesinin önemi ve yapısal temelin yansımalarının değeri sanatçının Santiago Calatava'nın binalarını gözlemlerkenki ilk deneyimi ile bağlantılıdır, özellikle etkileyici yapının görsel etkisinin yapının önündeki su sayesinde ikiye katlandığı Atina'daki Olimpik Stadyum'daki deneyimi. Aynı Calatava'nın izleyiciyi büyüleyen inşa edilmiş dev çizgileri gibi, Çetin Erokay'ın resmedilmiş enerjik çizgileri izleyicinin tablonun dinamizmi ile birlikte sürüklenmesine izin veriyor. Ancak bu işlere bakarken izlerini sürebileceğimiz başka bir doğrudan etki de bulunmaktadır: uzun ve verimli soyut geometrik sanat geleneği. 20. Yüzyıl resminin bu dalı aralarında imgenin yüzeyinde aynı objenin farklı açılar ve bakış yönlerinden gösterildiği, 1910ların ortalarında soyut imgesel dünyaya çok yaklaşan Kübist deneyiminden de bahsedebileceğimiz birçok farklı kaynaktan doğmuştur. Geometrik soyutlamanın gelişiminin bir diğer yönü de kariyerinin başında post-empresyonizmden uzaklaşan Piet Mondrian'ın eserlerinin bütününden takip edilebilmektedir. Ardından manzara resimlerinde, özellikle ağaç ve Yel değirmeni tasvirlerinde resminin formlarını zaman içinde sonunda beyaz zemin üzerinde sadece siyah bir tarama kalacak noktaya kadar, elinde bazen temel renklerle doldurulmuş kareler bulundurarak, azaltmıştır. Geçen yıllar içerisinde, deneylerde bulunan avangart öncülerin elde ettikleri sonuçlar değişmiş ve daha da geliştirilmiştir. Geometrik soyutlamanın anısını op-art ve minimalist resimlerde ve hatta sert-kenar (hard-edge) ve color-field resminde bulabilmekteyiz. Doğal olarak bu farklı araçları, özellikle heykel ve grafik sanatlarını etkilemiştir. Enteresan bir şekilde, Çetin Erokay'ın işlerinde bir başka önemli ilham kaynağı daha bulunmaktadır, fakar bu daha çok bilinçaltı bir etkilenme olarak görülebilir: Selçuk ve Osmanlı sanat mirası. Temel geometrik elementlerden oluşan karmaşık ve zenginlikle işlenmiş formların meydana getirdiği temiz ve basit motif seçimleri ve bu uzun dönemlerin sanat ve mimarisinin mükemmel çeşitliliği, Çetin Erokay'ın nesnel olmayan ve geometrik imgesel dünyasını kesinlikle şekillendirmiştir. Selçuk ve Osmanlı yapılarındaki taş ve ahşap detaylarda oyulmuş desenler ressamın sadece işleri üzerinde dolaylı bir etki yaratmakla kalmamış, ayrıca sanatçının renk paletinde de etkisini göstermiştir. Çetin Erokay'ın renk seçimleri, canlı, güçlü ve saf tonları yeğlemesi, tarihi Türk seramik sanatlarının geleneksel renklendirmesini sıkça hatırlatmaktadır. Sanatçı çalışması esnasında sıkça müzik dinlediğinden, ilham kaynakları arasında klasik müziğin öneminden de bahsetmek gerekmektedir. Her ne kadar doğrudan bir etki olarak yorumlanamasa da, fırçasını yönlendiren ritim ve melodi kompozisyonu etkilemiştir. Bu kesinlikle iki boyutlu çizgiler kadar, görünürde üç boyutlu yüzeyler ve müzil parçasının ezgilerini gösterdiğinden, son serisinin adının “Çizgilerin Ezgisi” olması tesadüf değildir. “Çizgilerin Ezgisi” ardından bir metafor yaratış sürecine işaret etmektedir: imgesel elementler, çizgiler, renkli yüzeyler uyumlu ezgilerin akışı içindeki tek notalar gibi olmaları gereken yeri bulmaktadır. Bu elementler, eksikliğinde ya da herhangi birinin en ufak değiştirilmesi durumunda son halindeki sanat eserinin bütünündeki uyuma zarar verecek, ayrılmaz parçaların derin ağını oluşturmaktadır. Aksine, imgesel elementler gerçek anlamda yerini bulmakta, ve bu olumlama karakteristik ve aynı zamanda büyük oranda sembolik olan sanatçının kendi deneyimi tarafından korunabilmektedir: resmetmeye başlamadan önce kanvasta eskizler yaratmakta ama orijinal plan sıklıkla değiştirilmekte, öğe ve renkler değişmektedir. Bu açıkça göstermektedir ki, resimdeki yapısal elementler tam anlamıyla belirli bir pozisyona sadık kalmakta ve sanatçı onları başka bir yere yerleştirmek ya da farklı bir modda boyamak istese de, onlar belirli bir görünüşte ısrar etmektedir. Bu kesin fakat gizli pozisyonlar, resmin birden çok katmanını oluşturacak elementlerin ilişkisini yaratmaktadır. Resimlerin birçoğunda beş veya altı katmana kadar alışılagelmedik alanlar yaratan tabakaların heyecan verici ve neredeyse gerçeküstü uyumunu bulabilmekteyiz. Bunların alışılmamışları transparanlığın kullanımıyla da vurgulanmıştır: son katman genelde işe ruhani bir transparanlık veren bir buğu gibidir. Bu sayede izleyiciye giderek hem daha uzaklaşmakta hem de daha yakınlaşmaktadır: dışlayarak bizden bir duvak gibi sanat eserini gizlemekte, ama aynı zamanda tek elementlerin birleşiminin oluşturduğu yüzeyin ardını keşfetmeye çağırmaktadır. Bizi çağırarak mesafeyi koruyan bu etkileyici çiftli efekt, imgesel elementlerin değişmez ve katı ilişkilerini sanat eserinin hassas yapılarına dönüştürecektir.